ANA SAYFA
GÜNDEM
SİYASET
EKONOMİ
MAGAZİN
EĞİTİM
SPOR
KÜLTÜR-SANAT
SAĞLIK
KÜNYE
İLETİŞİM

ISSIZLIĞIN ANATOMİSİ…

   
Hüseyin AKSAKAL - DÜNYA HALİ Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ

Bir aydır hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.20 yaş altı ve 65 yaş üstü bireylerin sokağa çıkma yasağı daha da uzun bir süreyi kapsıyor. Hem sadece hafta sonları veya belirli zaman periyotlarında değil, aralıksız  bir kısıtlama onlarınki.

Son günlerde 65 yaş üstünden serzenişler dikkat çekmeye başladı. Belli saatlerde, belli yerlerde bile olsa sosyalleşme ihtiyacının giderilmesi için yasağın gevşetilmesini istiyorlar. Talepleri kesinlikle haklı ve doğru talepler. Ancak yasağın uygulanmasına gerekçe olan koşullar ortadan kalkmış değil. Tam tünelin ucunda ışık görünmüşken olası bir gevşemenin sonuçlarına katlanmak, yasağın kendisine katlanmaktan daha zor olabilir.

Böyle bir durumda tünelin ucunda görünen ışık, ulaşmaya çalıştığımız günışığı değil de, karşıdan tünele giren, ezici bir hızla gelen bir lokomotifin farları olabilir.

İşin bir diğer boyutu da tam sokağa çıkma yasağı uygulanmasını isteyenler. 20 Yaş altı ve 65 yaş üstü üretim faaliyetlerine diğer yaş gruplarından daha seyrek katıldığından onların yasak kapsamında tutulması, ekonomik olarak daha az sıkıntı yaratıyor. Özellikle ilerlemiş yaştaki bireylerin salgının etkilerine daha dirençsiz olmasıyla bu durum birleşince böyle bir sonuç ortaya çıkıyor.

Sabır… Yok başka bir şey. Bu günler geçecek.

FANTASTİK SESSİZLİK

Sokağa çıkma yasağının kapsamı dışında olduğumuzdan, yasak esnasında şehri dolaşıp gözlemlerde bulunabiliyoruz.  Bu taraftan bakınca, bugün için boş bir şehir görüyoruz ama pazartesi günü geldiğinde kepenklerin yeniden kalkacağını, insanların fatura ödeme merkezlerinin, banka ATM’lerinin önünde seyrek tespihler görünümüne gireceğini, buralarda ve açılan pazaryerlerinde can sıkacak kadar iç içe bir araya geleceğini biliyoruz.

İnsanın aklına, üç ay önce Ereğli’den ayrılmış, dünyadan izole olmuş bir grubun, sabah saatlerinde ilçeye girmesi durumunda ne göreceği geliyor. Bir gemi üç ay önce fırtına nedeniyle iletişim olanaklarından mahrum kalmış, ıssız bir koyda tamirat çalışmaları yaptıktan sonra süvarisi, lostromosu, çarkçısı, mürettebatıyla saç sakal birbirine karışmış halde Ereğli limanına sabah saatlerinde giriyor diye düşünün.

Martılar, güvercinler, sokak kedileri ve köpekleri haricinde tamamen ıssız bir şehir.  Sahil boyu bomboş. Devrim Bulvarı, İnönü Parkı ıssız. Meydanbaşı caddesinde bir mezarlığın sessizliği var. Burası gerçekten de eskiden Nimet İlkokulunun bulunduğu hizadan, Erdemir caddesinin yarısına kadar şehrin hemen yanındaki mezarlık olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz.

At Kapısı’nın olduğu yerdeki kadim surlarla deniz arasında, insanoğlunun hırsının yarattığı yüz metrelik düzlüğü içeren uzun sahil şeridi, bu sıcak bahar günlerinde olması gerektiği gibi değil.  Her tarafta, bir biyolojik saldırı için sivil savunma sirenlerinin çalmasının ardından, herkesin sığınağa doluşması nedeniyle sokakların boşalmış olabileceğini akla getiren fantastik bir ıssızlık var.

Sonra bir temizlik görevlisini, sokakta tek tük atıkları toplarken, iki polis memurunu nadiren geçen araçların sürücülerine kimlik sorarken, zabıta görevlilerini işyerlerinin yoğun olduğu yerlerde devriye gezerken görüyorsunuz. İçinizden bir oh çekmek geliyor.  Sonra hepsinin maskeli olduğunu görünce, yeniden ürpertici tahminler beyninizin kıvrımları arasından bilincinizin yüzeyine süzülüyor.

Ama en başından beri sürecin içinde yaşayan kişiler olarak, ilk kez böyle bir manzarayla karşılaşanların yaşaması muhtemel duygulara kendimizi kaptırmıyoruz.

PAYIMIZA DÜŞEN

Bizim açımızdan ufukta bir aydınlık var.  Şu anda gerçekten günün aydınlandığını mı, yoksa şafaktan önceki en karanlık saatin öncesindeki sahte aydınlığı mı yaşadığımızı bilmiyoruz. Bunun ne olduğuna biraz da kitlesel felaketlere toplum olarak karşı koymamıza yarayan duyarlılığın miktarı karar verecek. Eğer tedbirleri bir yana bırakırsak, bir süre ışık gelecek diye umut ettikten sonra gecenin en karanlık saatlerine girmemiz mümkün.

Kararlılıkla, her zamankinden de kararlılıkla bir milli mücadele ruhuyla devam edersek, aydınlığın giderek artacağını, bir noktada güneşin ufuk çizgisinin ardından peyderpey yükseleceğini görmemiz de mümkün olacak. 

Milli Mücadele metaforu tesadüfi değil. Özgürce, refah ve mutluluk içinde yaşayabileceğimiz vatan parçası için  dedelerimize  bir buçuk metre genişliğinde bir siper düştüyse, bugün aynı ideali yeniden ayağa kaldırmak için bizim neslimizin payına düşen ise evlerinde tam izolasyon içinde kalmak, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına cephedeki bir askerin disipliniyle uymak düşüyor.

Hepimiz üstümüze düşeni yaptığımızda, zaferi kazanmak için umudumuz her geçen gün daha da artacak. Buna hiç şüphe yok.

 



YORUMLAR


Hüseyin AKSAKAL DÜNYA HALİ Tarafından Yazılan Son Yazılar

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?


Her sene 24 Temmuz’da basın mensupları için kutlama mesajları yayınlanır. Adı üstünde Basın Bayramı ya… Gelec... Devamını oku >>

KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE BİR EREĞLİ…


Gazetelerde, internet sitelerinde, sosyal medyada, realitenin ne olduğundan ziyade, kimin haklı olduğu veya kimin neye sahip olduğu, neye s... Devamını oku >>

GEÇEN HAFTA, BU HAFTA


İçimden hiç yazı yazmak gelmiyor…  Daha doğrusu ne yazsam yetersiz olacağını bildiğimden, klavyemden utanıyor, be... Devamını oku >>

BEKLEYEREK DEĞİL, ÇALIŞARAK…


Karadeniz Ereğli yeni yıla okulda akran zorbalığının bir örneğini konuşarak girdi. Bir meslek lisesinde dört öğrenci, eng... Devamını oku >>

İL OLMA TALEBİ YA DA EREĞLİ’YE SAĞIR OLMAK…


2020 Aralık ayında, neredeyse tam iki yıl önce bu konuyu yine yazmışım. “Karadeniz Ereğli, taleplerini merkezi idareye aktarm... Devamını oku >>

KÖŞE YAZARLARI

NE BAYRAMINDAN BAHSEDİYORSUNUZ?
EREĞLİ ‘’DİNAMİKLERİ’’ ZAYIF
Nöbetçi Eczaneler

PİYASALAR

32,3870
34,7639
2.428,12

KDZ.EREĞLİ'DE HAVA DURUMU

parçalı bulutlu
parçalı bulutlu 14o

SON YORUMLAR